1 Mayıs 2010 Cumartesi

Bir cennet meyvesi, Elma


Elma hepimizin bildiği fakat görece ufak bir kısmımızın etraflıca tanıdığı bir meyve, bu yüzden bu ilginç meyvenin pek bilinmeyen yönleri hakkında yazmak istiyorum. "Peki elmanın blog'unun konusu olan mobil dünya ile ne alakası var?" derseniz, yazımı sonuna dek okumanızı öneririm; gerçi önceki blog ve forum yazılarımı okuyanlar biyoloji, kimya gibi temel bilimler ile teknoloji arasında kurabildiğim bağlara pek yabancı olmadıklarından pek şaşırmayacaklar diye düşünüyorum.

Aslında bu, kaç zamandır yazmak istediğim bir yazıydı ama iş ve özel hayatım yüzünden ancak yazmaya vakit bulabildim, umarım uzun süredir yazmamamı telafi edecek bir yazı olur sizler için. Elma hakkındaki hikayemize öncelikle başlıktan da anlaşılabileceği üzere dini boyutu ile başlayacağım. Tabii ki dini konularda (ve aslında bahsedeceğim diğer konularda da) tam anlamıyla bir uzman olmadığım için yanlışlarım ve/veya eksiklerim olabilir, bu yüzden lütfen anlatacaklarımı (ne kadar gerçekleri yansıtsalar da) birer "gerçek" değil de, bir "hikaye" olarak görün ve beni olası hatalarımdan dolayı mazur görün. Kaynaklarımı ise yazıyı tamamladıktan sonra eklemeyi planlıyorum.


Klasik "elma yüzünden cenneten kovulma" hikayesini hepimiz biliriz fakat bu hikayenin pek bilinmeyen kısımları da vardır, bildiğim kadarıyla anlatayım.

Tanrı bir gün cennetin iki ayrı köşesine iki ayrı ağaç dikmiş. Bu ağaçlardan birinin meyvesi ölümsüzlük, diğerinin meyvesi ise bilgelik verirmiş ve bilgelik veren meyvenin yenmesi yasakmış. Bir gün Şeytan "Bu meyveden yersen Tanrı'ya ihtiyacın kalmayacak, onun kadar bilge ve zeki olacaksın" diyerek Havva'yı kandırmış ve bu meyveden yemesini sağlamış, ardına Havva da kocası olan Adem'i kandırmış ve onun da bu meyveden yemesini sağlamış. Bunun üstüne Tanrı Adem ile Havva'yı huzuruna alarak "Sizler emirlerime karşı geldiniz ve artık bizler kadar bilge ve zeki oldunuz, bu yüzden ölümsüz olma hakkınızı kaybettiniz. Diğer ölümlüler gibi siz de bundan sonra Dünya'da yaşayacaksınız" demiş ve Adem ile Havva'yı ölümlü kılarak Dünya'ya sürmüş.

Bazı dini kaynaklara göre Cennet Pishon, Gihon, Tigris ve Euphrates isimlerinde 4 gür nehir tarafından kuşatılan bir bahçedir. Bu nehirlerden üçü bizim için oldukça tanıdıktır: Tigris: Dicle, Euphrates: Fırat, Gihon ise Aras nehridir. Bu 4 nehre göre cennet dünya üzerinde aşağıdaki gibi konumlanmaktadır (kırmızı bölge):


İşin hikayeden daha çok bir bilimsel gerçek olduğu için ilginç olan yanı, bilgelik veren meyve olduğuna inanılan elmanın anavatanı Fırat ile Dicle'nin doğduğu topraklar, yani Kuzey Anadolu'dur. Acaba bizlerin bu topraklara "Cennet Vatan" dememizin gerçekten hikmeti bu mudur, merak ediyorum.

Elma, içerdiği (özellikle de yüksek miktarlardaki antioksidan nitelikteki) kimyasallar sayesinde beyin hücrelerini korur, yaşlanmalarını geciktirir ve gelişmelerine yardımcı olur bu nedenle Parkinson ve Alzheimer gibi beyin hastalıkları konusunda da koruyucudur. Yani bir diğer açıdan bakarsak, elma (koruyucu özellikleri yüzünden) akıl sağlığının korunmasına ve (hücre gelişimine katkıda bulunduğundan) zekanın oluşumuna yardımcı olur. Bu bilgilerin ışığında "elma bir nev'i bilgelik ve zeka verir" dersem yanlış mı olur acaba?

Tarihteki dahilerin büyük bir kısmının elma sevdiği bilinen bir gerçektir. Modern fiziğin kurucusu Isaac Newton sevdiği meyve ağacının, yani elma ağacının altında oturuyor olmasa günlük yaşamımızda kullandığımız hemen her türlü şeye sahip olabilir miydik acaba?

Elma uzun süre donmaz ve donduktan sonra çözüldüğünde de bozulmaz, bu nedenle elma yüzyıllar boyu sonbahar hasatında topladıkları elmaları kışın yemeleri sayesinde insanoğlunun neslini devam ettirebilmesini sağlamıştır.

Üstelik elma (Malus domestica), gülgiller (Rosaceae) ailesinden bir meyvedir ve yanlış hatırlamıyorsam gül Hz. Muhammed'in en sevdiği çiçektir. Bu da mı sadece ilginç bir tesadüftür?


Elmanın sağlığa yararları ve insanlık tarihindeki yeri hakkında daha çok şey söylenebilir fakat daha fazla uzatmaya lüzum yok. Peki elmanın bu blogla alakası nedir?

Size bir süre önce okuduğum bir araştırmadan bahsetmek istiyorum. Yapılan bir deneyde, dokunmatik ekrana sahip bir cihaz üretilir. Cihazın kullanımı için en çok lüzumlu olan tuşun ekran üzerinde bulunduğu köşe her denekte değişir ve her denek kullandığı cihazın bilindik ve yaygın bir çok marka arasından rastgele seçilen bir markaya ait bir prototip tasarım olduğunu zannetmektedir. Cihazı bir süre kullandıktan sonra cihazın kullanımı ile ilgili düşüncelerini ifade etmeleri istenmiştir.

Sağ elinize bir cihaz aldığınızda siz de kolaylıkla farkedeceksiniz ki cihazı tek elle kullanırken sol üst köşede bulunan tuşlara basmak diğer köşelere nazaran daha zordur. Deneyimizde de deneklerimiz bunu doğrularcasına, en çok zorluğu tuşun yerleşimi sol üst köşede olduğunda çekmiş ve cihazın tasarımsal hatalarını kıyasıya eleştirmişler ve hatta hızlarını alamayıp cihazın ait olduklarını zannettikleri markanın onlara göre diğer tasarımsal hatalarını da sıralamışlar.

Fakat deneyde ilginç bir veriye daha ulaşılmış; kullanıcılar cihazın Apple'a ait bir prototip olduğunu zannetiklerinde bahsedilen tuşun yerleşiminin sol üst köşede olmasını doğru bir tasarım olarak görmüşler ve "Apple bu şekilde yaptıysa vardır bir bildiği" dercesine (ki diyenler de olmuş) davranmışlar!

Bir diğer deyişle sadece bir elma logosu, elmayı yediği için zekileşen ve bu yüzden de dünyada yaşamaya mahkum edilen insanoğlunu aptal hale getirmeye yetmiş. Sadece bir logo.

İlginç, değil mi?

4 yorum:

  1. Uzun zamandır böyle güzel ve akıcı bir makale okumamıştım gerçekten çok hoşuma gitti.Elinize sağlık .

    Donanımhaber'den safa_oyuncu.

    YanıtlaSil
  2. daha sçma bir yazı olamazdı, elinize sağlık...

    YanıtlaSil